25 Şubat 2011 Cuma

Dayımınoğlu Fırfırı ve Broş

Bir insan neden yakasına broş takar?
Ne anlamı broşun?
Gizli anlamları var ve ben bilmiyor muyum?
Her annenin broşu var mıdır?
Ve neden o kadar çirkin ve büyük olmak zorundalar?
Benim bir tane broşum oldu o da siyah kediliydi kırıldı.

Soruyorum neden?Broş,gümüş takım,vitrin eşyası,zibilyon yıl kullanılmayacak masa örtüleri ve hatta kabus dantel.Neden var?

İşlevsiz eşyaların orada burada durmasına kıl oluyorum resmen.Bir ev içinde her eşyanın bir kullanım alanı olması gerektiğini düşünüyorum.Gümüş ya da skimsonik yine işlevsiz bir kayık tabak salonun ortasında duran bir sehpada hiç kıpırdamaksızın neden dursun?

Cüce boyları var onların mesela.Minnacık tabaklar ya da arkasında plastik bir dayanak konulmuş üzeri saçma figürlerle kaplı tabak,çanaklar.

En hastalıklısı porselen ayakkabılar.Küçükken ayağıma giymeye çalışırdım onları.(sanırım bu daha hastalıklı oldu neyse.)

Dediğim gibi kılım manasız duran eşyalara objelere.Herşeyin bir anlamı ve işlevi olmalı.Tabak kullanılmalı.Bardaklar kirlenmeli.

Kravat iğnesi var bir de.Altın kravat iğnesi,gümüş kol düğmesi, dayımınoğlu fırfırı falan filan.

Broş denilen gereksiz ayrıntı kravat iğnesi kadar işlevsendir "teknoloji harikası ürünler" arasında.

Aynen.

23 Şubat 2011 Çarşamba

Çukur

Gözlerinden bahsetmişler hep.Sıradan bir durum onun için bu.Biliyor küçüklüğünden beri nasıl baktığını.Neler hissettirdiğini. Sanıyorum kimse fark etmemiş çukuru.

Kapının kenarında durup baktım öyle.Bir şeyler anlatıyordu.Bakıyordum.Sarı ampül ışığı yansımış yüzünde gülümseyerek anlatıyordu.Sol tarafında çukuru belirdi.Bilemedim ne düşüneceğimi.Çukuru vardı.

O günden beri yerli yersiz ortaya çıkan bu çukurun takipçisi oldum.Pipetle "tito" içerken çıkıyor ortaya ya da bazen sinirlendiğinde.Öptüğünde fark etmiyor çukuruna baktığımı.Garip bir çukur çünkü.Kafasına göre çıkıyor ortaya.Şaşırtıyor beni. Çukurlar sadece gülümseyince ortaya çıkar oysa.Bu öyle değil.Yerli yersiz.Tam bir anarşist.Kafasına göre,isyankar.Bazen soruyorum şimdi bu çukurun ne gereği var, neden çıktı?.O da bilmiyor neden çıktığını dudaklarını büküyor her defasında gözlerini büyütüyor.

Şaşırtıyor beni...Şaşırmayı severim.Çukuru sevdiğim kadar...

22 Şubat 2011 Salı

Lionel Richie v.s Burhan Çaçan



Lionel efendinin "Hello" şarkısı içimde ılık bir yaz yağmuru etkisi yaratırken Burhan Çaçan'ın şarkıları neden aynı hissiyatı uyandırmıyor diye düşünürken Newton'un kafasına düşen elma misali bu yazıyı yazmak ve akabinde düşünmek geldi aklıma.

Lionel Richie ile ilgili yazı yazacaksam "Hello" yu bir dinleyeyim öncelikle.Şimdi klip ve şarkı arasındaki ilişkiyi düşünürsek bayağı hastalıklı bir durum söz konusu.

"Ulan gavat hem öğrencin hem kör kız niye sapıklık yapıyorsun?" demezler mi adama?
Gecenin bir yarısında telefon ediyorsun,yemek yerken arkadan sinsice geliyorsun,elinde olsa kıza değidireceksin belki.Ne pis adamsın Lionel Richie!Hele o mahallenin aslan kalecisi modundaki kıvırcık saçlarınla yaklaşmaların yok mu!

Şarkı güzel o ayrı.Dediğim gibi önemli olan öğretmen-öğrenci(kör öğrenci) ilişkisi.Demediysem de dedim.

Burhan Çaçan, Lionel Richie'nin yanında melek kalır. Adam en azından açık net. Liselilere takık.Spesifik bir alandan bahsediyor.LİSELİ!

Sen git kızı taciz et,danslarını izle,İbrahim Tatlıses triballerinde şarkılar söyle buna bir de duygusal anlamlar yükle. Candyman'i bilir misin Lionel!

Burhan Çaçan bıyığı var mesela o çok acayip bir durum.Bıyık değil adeta dudak üstünde kıllı bir yaratık besliyor pedofili.Burhan Çaçan kesinlikle lahmacun hissiyatı veren bir insan.Evet.

Dediğim gibi şarkıya diyeceğim yok.Olay adamın kişiliğinde.

21 Şubat 2011 Pazartesi

Fantastik

Kuyruğunun üstünde kıç deliği olan kahverengi köpek gördüm rüyamda. Fantastikti.Dar yollardan arkasına bakarak beni çağırıyordu. Yaşlı insanlar arasından geçerken dönüp dönüp arkasına, kıçını göstermek istercesine kuyruğunu sallıyordu. Yamuk objeler arasında durağan olan tek şey yuvarlak kafamdı.Empresyonist dünya içinde kuyruk üstü kıçı olan kahverengi köpeği yaşlı insanlar arasında takip ettim.

Gülümseyerek uyandım.Kıçı tuhaf gözüküyordu.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Egeria Sesleri

Melodi sanılanın aksine tiz çığlıklardı sudan gelen fokurtular. Danslarla karışık beden iflasının akıntılarıyla bezenmiş toplu iğne ucunda dudakları. Ve belki sonsuz sularda sonsuz danslar ederken gözlerindeki çığlığı bir mavi balina duyar onu içine alır,saklar diye bekledi günlerce.

Dolaştığı mavi barkınlar ekseriya bulanık,içsiz,dipsizdi.Yeşil yosun saçları,kızıla döndüğü vakit hızlı bir hava kabarcığı istilasına uğradı ince kırılgan bedeni.İnce derisinin üstnden belli olan kaburgalarına değdi kabarcıklar sert iklim rüzgarları hissinin parmak uçlarıyla.Raks bozulmuştu.Tedirginlik başladı kaburgalarında.İnce soluk benenine dökülen yeşil-kızıl saçlar dalgalandı zifri karanlık soysuz gözlerini kapattı.İleri baktı.Kabarlıklar geldi her yerden.Korktu.Duymak için bekledi.

Mavi balina hayalinden çok uzakta gerçekliğin kendisiyle akıntadaydı.Kabarcıklar azaldı.Sonsuz su duruldu derinlerde.Bekledi...

Ona doğru yaklaşan sadece siyahı gördü.Büyük bir karartıydı.Dev kanatları ardında uzanan safi varaklı omurganın ardından boynuzlu geliyordu.Büyülendi karşısında.Uluydu.Yüceydi.

Hamle yaptı varaklıya doğru kanatları bir pelerin gibi dolandı özüne.Kabarcıklar su tozlarıyla birleşti mavi döndü yeşile,kabarcıklar gök rengine.

Mavi barkınlar üstünde durdular öylece.Pelerinin ardından varaklı boynuz ışıldadı gökten gelen çiğ ışık çığlığıyla.

Ses yok,zaman yok.Durağanlığın içinde askıda kalan ruhları bıraktılar.Korku bıraktı kendini bakire bir kanın akışı hızında.Ve belki yeniden dönmemek üzere.

Ruh aydınlandı,göz bulandı.Gök durdu,deniz inledi.Ve Egeria kızıl varaklı bir çöl tanrısına bıraktı ruhunu.

Sular yatağıyken çöl arzusu içine düşen bedeni kavruldu.Varaklar ışıldadı gün döndü Egeria yarı yeşil yarı kızıla adadı taraflarını...

7 Şubat 2011 Pazartesi

Yağlı Bir Sümük Kıvamında

Aktığını farkettim.su değil,süt değil. Tam anlamıyla yağlı bir sümük. Grip olmadan önce burun tıkanır yavaş yavaş.Grip olmak sanki çok uzak bir tarihmişcesine ciddiye almazsınız bu tıkanıklığı. Hafif bir halsizlik ve birkaç hapşurukla sıcak yataklara tohum gibi serpilir şehir içine salınmış ucuz deterjanlı baloncuklar...

Gecenin ilerleyen saatlerinde burun tıkanıklığı uykuyu tam anlamıyla ters yoldan becermiştir.Uykulu gözler karanlığa anlam vermeden açılır kapanır sanki tıkanıklığı açabileceklermiş gibi. Durum bellidir.Grip,nezle yada ne skimse oradadır.

Yağlı bir sümük kıvamında akan gribal enfeksiyon izlenimlerimi anlamlandırmaya çalışırken yüzünde iğrenmeyle karışık gereksiz tebessüm belirlenler ne yazıkki yanıldınız. Şair burada gripten bahsetmiyor.

Zaman akıp geçer selam cimrisi, fötr şapkalı cüce kardeşiyle beraber...

Yolculukların en güzeli zamanı seninle dudaklar arasına almışken.Zaman o zaman sensin...

1 Şubat 2011 Salı

Kulak Kaşıntısının İlahi Gücü



Küçükken kulağım her kaşındığında kendilerini özenle çeşitli cisimler aracılığıyla kaşıdım. Tel toka,kulak çöpü o yoksa ucuna pamuk geçirilmiş kibrit,serçe parmak,gözlük arkası,tedirginlikle kürdan (sivri kısmı kopartılmış),saç toplamak için satılan yakuza stalya japon çubukları ve hatta örgü şişi.

Bu saydıklarım arasında en çok canımı yakan örgü şişi olmuştu. Berbat bir hikaye. Neyse...

Bugün yine kulağım kaşındı küçüklüğümde olduğu gibi. O zamanlarda da kulağım kaşındıktan sonra mutlaka ama mutlaka yağmur yada kar yağardı.Bunu çook uzun bir süre Tanrı tarafından bahşedilmiş bir yetenek olarak gördüm.Bu çook uzun zamandan kastım lise 2'ye kadar. Coğrafya dersinde nedenini hatırlamadığım bir şekilde "Benim kulağım kaşındığında yağmur yada kar yağıyor bence ilahi bir gücüm var" demiştim. Cevap açıktı ve hayal kırıklığı yarattı.

-Bence doktora git.Muhtemelen kulak içi egzeman var.

Yüzümde gülümseme ve inanmamayla karışık resmen bok bir ifade oluştu.Umursamadım söylenenleri ve fantastik bir gücüm olduğuna inanıyorum.(Doktora gittim.Bu konudan bahsetmek istemiyorum.Kapat telefonu Yayyip.)

Dediğim gibi her güç süperbombastik ve farikantastik olacak değil demediysem dedim) Benim gücüm de hava tahminini kulak kaşıntımla öğreniyor olmam.Görünmez olsam daha mı iyiydi yani?

Gulyabani'nin kulakları ne büyüktü argadaş!