16 Kasım 2010 Salı

Hamam Cini

İnce, dar bir koridor. Islak, sıcak, buharlı...Bir yanında tuvaletler diğer yanında eski kurnalı, gri taşlı su akarları. Saçlarımın ıslaklığı ortamın buharını örtmeye çalışıyordu. Yere bakarak yürüyordum. Diğer geniş odadan bir sürü kadın sesi geliyor. Hafif bir kız çığlığı, bir annenin bağırışı.

Kafam yere dönük yürürken yol üstündeki kenar taşına oturmuş gördüm ayaklarını. Kafamı biraz doğrultmak yetti. Küçük çıplak bedenin ortasından pembemsi bir çizgi geçiyordu. Oluşmamış göğüsleri kambur durmasına rağmen kaslı bir erkeğin göğsü kadar sertti. Sincap edasıyla uzayan dişlerini örten dudaklarının üstü ince bıyıklarla kaplıydı.Ufak yüzünde yarı erkeksi yarı kadınsı taşralı bir insanın ifadesi saklıydı.

Yanından geçerken göz göze geldik. Boynunu bir kuş gibi eğerek baktı bana. Dizlerim çözüldü, havada asılı kalan adımlarımla daha büyük olan odaya geçtim. Arkamdan Pınar geldi. Yüzündeki ifadeden, kafasını kaldırmamasından anladım onunda benim gördüğümü gördüğünü.

Donup kalmışken biz; elinde havlusu, sarımsı kesesi ve mavi bir şampuan şişesiyle çıkageldi. Eğilmiş ayaklarımıza bakıyorduk sadece. Yavaş yavaş kafamı kaldırdım incelemeye başladım. Hamamın içindeki bitmek bilmeyen sesler alçalmıştı. Küçük kızın sesi kesildi. Annesi daha küçük konuşmaya başladı. Su şakırtıları yavaşladı.

Göbek taşının kenarına doğru geldi. Kısacık bacaklarının arasındaki beyaz donunu çekiştirdi. Arkasına baktı. Kadınları izledi, hamamı izledi. Bir kulaç ötemizde otururken onu izlemekten alamadım kendimi. Göz göze geldik bir an. Kafamı önüme eğdim. Pınar'a korktuğumu söyledim. O da korkuyordu, çekiniyordu o tarafa bakmaya. Elinde topuk taşıyla topuklarını ovarak oyalanmaya çalıştı Pınar. Yavaşça, kafamı kaldırmadan ona baktım. Küçük vücüduna büyük gelen eliyle göğüs ucunu sıkıştırıyordu. Gözlerinde hafif bir parlama, yüzünde bir tebessüm...

2 yorum: