4 Temmuz 2010 Pazar

Feliçita



Kapatıyorum gözlerimi. Açıyorum aydınlık bir yol var önümde çıkmaz yol gibi. Parmağımla dokunuyorum duvara tık diye… İskambil kağıdı olup düşüyorlar yere. Basıyorum, üstünden geçiyorum. Hepsinden böcek sesi çıkıyor. İrkiliyorum elimi yüzüme kaldırıyorum kendimi görüyorum, oturuyorum. Kağıtların arasına eğiliyorum bakıyorum tersten inceliyorum her şeyi. Hızla işiyorum tekila bardağına fondip yapıp koyuluyorum yola. Karşıdan iki köpek balığı geliyor ellerinde karpuzla. Yere düşüyor karpuzlar pinpon topu oluyor. İkisinin de dişleri arasında timsah var, ikisi de kravat takmış, altlarında şalvar var. Yanımdan geçiyorlar, öyle ilerliyorum. Kelebekler görüyorum etrafımda uçuşan. Yakından bakınca çirkin, korkunç olmuyorlar. Yüzüme vücuduma çarpmadan uçuyorlar. Ay ışığı çarpıyor bir tek bana sadece beni aydınlatıyor. Yürüdüğüm yol temiz asfalt. Ay kocaman öyle ki üzerindeki kraterleri görebiliyorum. Ayın içinde el sallıyor kırmızı burunlu yaşlı sevimli bir teyze. Yaklaştıkça ay büyüyor, teyze büyüyor. Dişeri sapsarı, burnu kızarmış votkadan. Nefesi sarartmış ayı solumaktan. Gözlerim büyüyor yakından gördükçe suretini korkuyorum… Gözümü yumuyorum binlerce balığın içindeyim bana çarpmıyor hiçbiri. Aynı hareketler hep aynı hiza. Bazıları çok değişik farklı renklerde bana bakmıyor hiçbiri sanki farklı değilmişim gibi. Balıklardan birinin pullarına bakıyorum görüyorum gül cemalimi… Ellerim ufacık perdeli, gözlerim cansız kocaman, derim pürüzlü zımpara gibi. Evet, bende anlıyorum, onlardanım burası güvenli… Feliçita şarkısı binlerce kez çalıyor hepimiz için….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder