26 Temmuz 2010 Pazartesi

Nazi Çorbacı Geri Döndü


Seinfeld'de karikatürize edildikten sonra ününe ün katan çorbacı Soup Kitchen International, tekrar açılmış. Ne kadar istemiştim aslında o çorbalardan içmeyi. Nedir yani sırada beklemeyi gerektirecek kadar harika olan çorbanın tarifi? Evde gazpacho çorbası yaptım bir hafta dolapta kaldı. Sofistike tatlar peşindeyim diyorum anlamıyor kimse! Yeni hedefim Kızılcık Çorbası yapmak mesela.

Evde, Benmari Usulü Likörlü Çikolata yapmayı biliyorum. Cool!

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Mozaik Pasta ve Topitopun İçselliği


Gün itibariyle nedensiz bir keyfisizlik ve içsel bir keşif durumdayım. Neden bilmiyorum gözlerim dalıyor sürekli. Yemekte mozaik pasta vardı. Boktan fabrikasyon mozaik pastayı yerken her çatalda bir tuhaf oldum. Annem yapardı mozaik pasta. O sahne geldi aklıma. Abim, ben, annem eski evimizin mutfağındaydık. Annemin etrafında dönüp duruyorduk mozaik pasta için. Annem pastayı yaptı, eliyle üçgen şeklini verdi, üzerini alüminyum folyayla sardı ve buzluğa koydu.Pastayı hazırlarken kullandığı kabı sıyırdım bende...O pastanın tadını hatırladım bugün. Belki de hiç o kadar güzel bir pasta yememişimdir...Annem eline kırmızı ojeler sürerdi.

Küçükken lolipopları damağımı eritene kadar sömürürdüm. Minnacık, mini mini olana kadar. Beyaz plastik sapını ısırırdım sonra. Arasında kalan şeker parçalarını yer ve plastik çubukla ağzımda saatlerce oynardım. Plastik ve lolipopun tadı birbirne geçerdi.

Biraz önce lolipop yedim. Tuvalete gittiğimde minnacık kalmıştı. Küçüklükten kalan alışkanlık olsa gerek hiç çıkarmadım ağzımdan bitene kadar. Lolipop bitti. Sapını ısırdım. İçinde kalan zerre şekeri de. Sifonu çektim. Şeker sapıyla masama oturdum. Kimse bilmedi...

Aisha Duo iyi gruptur ayrıca. Dinlemek lazım bolca dinlemek lazım.Çokça dinlemek lazım...Hep dinlemek lazım.

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Çölde Dans Eden Zenciler



R&B müzik+Jamaica aksanlı İngilizce memeli sözler. Nasıl bir bombardımandır o öyle. Dikkat dağınıklığının yanında merak uyandırıcı bir klip edasıyla izlettiriyor kendini. Aslında sürreal bir ortam var. Eleman kişi en önde "ÇÖL"de bol pantalonu, bisiklet yaka gömleğiyle altın kolyelerini sallaya sallaya söylüyor türküsünü. Tek sallayan o değil tabii ki. Arkada üç tane dolgun popuşlu abla asker botları ve kamuflaj desenli büstiyererle sallıyor bombastik popoları. Neden ama? ÇÖL orası. Yazık değil mi bünyeye. O sıcakta "Çöl Kobraları"yla dans etmek...

İnsan dediğin siyah olur mu?



P.S: Irkcı değilim.

Çölde Çay ne güzel filmdir ayrıca.

16 Temmuz 2010 Cuma

Hepimizin Beyni PEMBE!




Çıldırmak üzereyim nasıl olur bu? Dünya üzerindeki bütün insanların beyni PEMBE! PEMBEE!

Fahişenin pembe,politikacının pembe, bebeğin pembe, yetişkinin pembe, memurun pembe,mafyanın pembe, pezevegin pembe, kedinin pembe, köpeğin pembe, senin pembe, benim pembe!

Pembe beyin mi olur? Oha çok ilginç. Herkesin aynı renk.

(Düşün bakalım şair burada ne demek istemiş?)

Pembe götüşlüler var bir de o çok acayip mesela...

8 Temmuz 2010 Perşembe

Emekli İnsan Tuali

Hayat emekliliktren sonra başlarmış! Olur mu öyle şey ya.Bahşedilmiş en güzel şey hayatken nasıl emeklilikten sonra başlar?

Belli bir yaştan sonra aralıksız çalışmaya başlıyor insan ve bir bakmışsın yaş olmuş 50 küsür. "Ne oldu şimdi" demeye kalmadan ufak tefek rahatsızlıklar, yakınlarının hastalığı, çocuğun çombalağın evliliği, okulu, bırtı zırtı derken hoop oldu mu sana 60. Bitti.

E sonra ne olacak. Hayatın boyunca çalıştığın zamanda eğer biriktirebildiysen o parayla yalandan bir şeyler yapmaya çalışacaksın. Hani dandirik sergiler olur. Emekli albayların mahalle kırtasiyesinden aldığı tualleri boyamasından oluşan geneli sarı ağırlıklı resimler...Of nasıl bir boşluk hissidir o. Nasıl bir koyvermişliktir.Yalandan çabayla bir oraya bir buraya savrulmuş fırça hareketlerinin aciz el titrekliğinde dalgalı bir ova resmi mesela. Ya da hayalindeki köy evini çizmiş. Çok acayip şeyler. Gidip görmek lazım. O harcanmışlığı hissetmek lazım. Yapmamak lazım.

4 Temmuz 2010 Pazar

Feliçita



Kapatıyorum gözlerimi. Açıyorum aydınlık bir yol var önümde çıkmaz yol gibi. Parmağımla dokunuyorum duvara tık diye… İskambil kağıdı olup düşüyorlar yere. Basıyorum, üstünden geçiyorum. Hepsinden böcek sesi çıkıyor. İrkiliyorum elimi yüzüme kaldırıyorum kendimi görüyorum, oturuyorum. Kağıtların arasına eğiliyorum bakıyorum tersten inceliyorum her şeyi. Hızla işiyorum tekila bardağına fondip yapıp koyuluyorum yola. Karşıdan iki köpek balığı geliyor ellerinde karpuzla. Yere düşüyor karpuzlar pinpon topu oluyor. İkisinin de dişleri arasında timsah var, ikisi de kravat takmış, altlarında şalvar var. Yanımdan geçiyorlar, öyle ilerliyorum. Kelebekler görüyorum etrafımda uçuşan. Yakından bakınca çirkin, korkunç olmuyorlar. Yüzüme vücuduma çarpmadan uçuyorlar. Ay ışığı çarpıyor bir tek bana sadece beni aydınlatıyor. Yürüdüğüm yol temiz asfalt. Ay kocaman öyle ki üzerindeki kraterleri görebiliyorum. Ayın içinde el sallıyor kırmızı burunlu yaşlı sevimli bir teyze. Yaklaştıkça ay büyüyor, teyze büyüyor. Dişeri sapsarı, burnu kızarmış votkadan. Nefesi sarartmış ayı solumaktan. Gözlerim büyüyor yakından gördükçe suretini korkuyorum… Gözümü yumuyorum binlerce balığın içindeyim bana çarpmıyor hiçbiri. Aynı hareketler hep aynı hiza. Bazıları çok değişik farklı renklerde bana bakmıyor hiçbiri sanki farklı değilmişim gibi. Balıklardan birinin pullarına bakıyorum görüyorum gül cemalimi… Ellerim ufacık perdeli, gözlerim cansız kocaman, derim pürüzlü zımpara gibi. Evet, bende anlıyorum, onlardanım burası güvenli… Feliçita şarkısı binlerce kez çalıyor hepimiz için….