6 Ekim 2014 Pazartesi

ağır

zihin tecavüzcüsü dolu her yer. sanki bunu beklermişcesine oraya konuşlanıp tam da düşünmek için oradayken sik gibi bir soruyla patlıyor her şey. duymak istemediğinde kimseyi oluk oluk akıyor söz öbekleri. aradn sinirine dokunacak sesler duyuyorsun sadece. uzun bir yol üstünde gitsem bilmediğim dinlerin şarkılarını duysam anlamlandırma olmadan dinlesem belki duyarım ne dediklerini. de uzak ihtimal içlerinde yine bir yakarış, pişmanlık, yorgunluk duyarım ve yine umursamadan egosal tatminime devam ederim. yani zerre sikimde olmaz benzeri bilmediğim yakarışlar yine benzeri uzun tonlara girer. çok uzun zamandır ağır kafalar yaşamıyorum. çok uzun zamandır ağırım. var gibi yok. araf desem hafif popüler kalır. adını bilmediğim çok bir yere koyamadığım, ismin koymadığım benliğimin gerçek halleri bunlar. ne duyasım var birini ne anlatasım. hep aynı sözcükler etrafında kendini ifade etme isteği trtnin sonlanmış gece yarısı ekranı hissisyatında. marş çalıyor o da aynı. kokular aynı, hava aynı. başka bir yerin çöpün merak etme dürtümü yitiriyorum yavaş yavaş. ilgimi kaybediyorum her şeye rağmen. duyulmak istememk kadar duvar ardında yaşama istediği bir yandan. insane cat vardı bir zamanlar çekici geldiği anlar yüksek kafaların. şimdi kesin kararlıyım o zaman da düşünürdüm bunu. oryantal bir esinti içine hapsolmuş yalandan bir beat simülasyonu bunların hepsi. bu nedenle sikeyim mantığı da mantıklı olmaya çalışan herkesi de. kendi kendinize yarattığınız sikim sonik manidar, kasvetli ahlaki yarı bedevi, değişken kanunlarınızı da.

zerre kırıntı yok şizofreniden

uzun zamandır hiçe yaşıyorum. hiçliğin sona erdiğini göreceğim güne doğru ilerliyorum. nasıl olur ben de bilmiyorum. öyle üşengeçim ki mesela deftere yazmak ya da başka bir program açmaya an itibariyle üşeniyorum. bunca hiçlikten bunalmışken kılımı kıpırdatmayıp oyuğundaki bir solucan gibi bahar gelince çıkarım diyorum. ki hiç bir şey umrumda değilken neyin hiçliği umrumda onu da bilmiyorum. zaman ki ölse zerre umrumda olmaz. ki ölsün çeşitli yaratılan zamanlar.

13 Nisan 2014 Pazar

Geberesim var

Tesadüfler eseri buradayken, tesadüfler eseri yaşıyorken küçük bir sokak köşesinde tesadüfen titreme hissiyle ayılmak da tesadüfen. Notlar, ufak anlamlar sadece iki kişinin anlayabileceği ifadeler varken bu halde olmak asıl can sıkan. Ki can sıkıntısına hiç izin vermezken ikimiz de... Çok canımız sıkıldı çünkü. Biraz nefes almaya gerek var. Bir oda içinde hayaletlerle yaşamaya nefes almak denirse başka. Ya da her günü en az iki kez nefret duygusuyla kaplıyorsan nefes almak sadece mecburiyetten. Bambaşka hali artık bu aitliğin. Lanet bir aitlik. Sonsuza kadar tufanımız bizimle olsun sevgili saygısız sevgilim. Ne yapıyorsun? Hareket halindeyim ama duruyorum. Çoktur... Dur orada ben çöl üstündeki deniz anasını izliyorum... O da çoktur...

31 Mart 2014 Pazartesi

İlhan İrem ve Aspirin

Aspirin

Kırıyorsunuz önünü-arkasını yarınımın...
Uyuşuk müşterileri zamanımın...
Gidin...Güle güle...
İhtiyacı var vızıltılarınıza
Başka diyarların...
Beni bırakın kaosunda'Radio'nun...
İlgilendirmiyor beni köftelik muhabbetleriniz
Ya da burnuma saldıran rugan ayakkabılarınız...
Soğanlı lahmacun kokusu...
Siz farkında değilsiniz,
Hayret doğrusu...
Yaşayan bir leş gibisiniz,
Mümkünatı yok görmenizin aydınlığımızı...
Acılı bıyıklarınızla feşedin
Güzelim ülkemin kalbini...
İkindirik bişeyler olun...
Kendi çapınızda...
Müdür olun her çeşidinden,
Kütür-kütür kırın potları...
Tohumuna para mı verdiniz?
Karartın ışıkları,
Işığımızı...
Biz de utanmadan size ürünler sunalım
Altın tabaklar içinde...
Kırılıp dökülelim karşınızda
Başka biçimde...
Aspirin ulan ordan!...
Kimsiniz?...
Asık yüzlü körleri
Şu gülen dünyanın...
En baba hayaliniz,
Sollamaktır Mercedes'leri
Benim ruhum arşınlıyor başka galaksileri...
Siz beni dinlemeyin
Gidin bişeyler olun...
Müdür olun,bakan olun,
Başbakan,cumhurbaşkanı!...
Jüri olun mesela...
Kurullar kurun baba-baba...
SATISFACTION komplekslerinizi...
Dokuz kuşağa yetecek yıldız var
Alnımda...
Kanatıyorsunuz,
Galatasaraylı yapıyorsunuz onları da...
Ne kadar zor göstermek size
Yarınlarınızın kirli tırnaklarını...
Kaç kat inmek gerek
Yanınıza gelmek için
Gökler beni bekliyor,
ASPİRİN!...


İlhan İrem

30 Aralık 2013 Pazartesi

Gümüş kadınlar

Şehir sesleri müziğe karışırken zihni toplamak ne zor... Algıda seçiciliğin odaksal sorunu kemiğe büründü zihinde. Sigara içmekten yorulan ciğerlerin bile sesi net. Derin yolculuklara çıkmış gibi ciğerlerim. Kuzey kutbunu görmüş, çöllere inmiş, gökyüzünün fareleriyle uyanmış sabahlara. Kesif viski kokusu uyku inmelerinde uyandırmış. Bitmeyen müzikler, melodiler tiksindi uyandırmış kendi olma halinden.

İlkokul sıralarındaki beslenme çantası kokusu vardı oysa bir zamanlar zihinde. Zeytin ve peynirin birbirine karışan kokusuyla, kaçamak yapıp evlatlarına patates kızartması yapan annelerin hınzırlıklarıyla doluydu sınıflar. Ve sınıf annelerinin kaçınılmaz hiyerarşisi her yerdeydi. Şişman kız çocukları, sınıf gözdesi olmayı beklerken hırsla, arzuyla doluyordu benlikleri. Sınıfın yakışıklısı çocuğun saçını çekmekse; sadist oyunların başlangıçları.

Ve o zamanlar bilemezlerdi zamanın kendisinin beslenme saati olduğunu.

Gümüş kadınlar geldi sonraları. Her şeyi yapabilecekler gibi oradaydılar. Saksafon sesiyle kıvrandı bedenleri. Ufak ritmleri mini su damlaları gibi eritiyorlardı. Kızgınlar beslenme saatlerine. Tek dertleri yansımakmışcasına dans ettiler. Gökyüzünün fareleri çığlıklarla etraflarında döndü. Müzik öpüştü onlarla. Gün derisini soydu gece oldu. Ve dans eden gümüş kadınlar erimek istercesine devam ettiler dönmeye, kıvranmaya...

Yeni yıl ahlaksızları

Sene ağır geldi bu sene. Yarım farklı yarım hızlı yarım eksik yarım tam. Yarısı yeni yarısı eski küflü atılmalı yenilenmeli onarılmalı. Birazı kalmalı devam etmeli bir kısmı atılmalı, diğer kısmı unutulmalı. Ve belki daha sessiz, sakin olmalı ki yetebilmeli. sığlık içinde daha tahammülsüz olmalı sığ olana. Daha da net olmalı.

Yapılacaklar listesi kıvamında yılbaşı yıl sonu dilekleri iç bulantısı yaratırken kurgusal zamanlar düşlemekten öte gitmiyor zaman kayganları. Zamansa sadece benim artık. Yeni yıl son yıl geçen yıl önceki yılın hiç bir anlamı yok buradan eski yıllara bakınca. Devam ederken geçip giderken yıl dönümünde anımsamak büyük beklenti hissiyatı içinde milli piyango arzusu içinde dilekleri sıralamak sadece. Binde bir ihtimal çıkar diye ümit etmek ardından mutlu hayaller beslemek ve samimiyetsiz itiraflarda bulunmak. Ses tonajına sokıyım ayrıca. Her yazıyı anlamsız bir vurgu ve dipten gelen güvensiz titreşimlerle zihninde şaklatıyorsan kırbaç olsun son sözler. Yeni yıl yeni yıl yeni yıl kutlu olsun bizlere yeni yıl yeni yıl yeni yıl Noel Baba'nın şişko göbeğinde uyku hissiyatı versin sizlere... Uykusunda Noel Baba'yı becerenler yeni yılınız bol butlu olsun.

7 Kasım 2013 Perşembe

Basit, net.

Kedi neden birinden iyidir diye soruyorum kendime. Binlerce neden sıralayabilirm.

Bilirsin evdedir bekliyordur seni. Saf sevgi vardır ya da yoktur. Nettir her duygusu kedilerin. Severim netliği. Öyleyse öyledir değilse değildir. Ya vardır ya da yoktur. Yormaz zihnini hiç bir şekilde. Canını yakarsan canını yakar. Bu gayet makul gözüküyor bu noktada. Seversen seviyor kedi işte sevmezsen çok umurunda değil. Karşılık her şey. Bu nedenle 40 yaşında en az 5 kedili bir kadın olacağımı öngörüyorum. Tahammül edemediğinde net olmayan her şeye geriye sadece müzik kalıyor. Çağrışımsız müzikler.

Komplike cümlelerden uzak, olabildiğince yalın anlatılıyorsa duygular, hissiyatlar her şey nettir. Cümle karmaşası yoktur. Basittir çünkü cümlelerin dizimi kadar yaşamak da. Gökyüzü dev gibi kaplıyor tepende seni. Sen kimsin ki mini insan yaşama dair kaygılar duyarken?