23 Aralık 2010 Perşembe

Likit Taş

Sabahın ilk ışıkları etrafa yayılalı birkaç saat olmuştu. Uyku sersemliği ve rüya ertelemesi sonra erdiğinde gergin olurum. Gerçeklik uzaklaştırır kış sabahlarından beni. Aksak adımlarla yürüdüm yer altına doğru. Sesler, yüzler, ucuz kokular, renkler,renksizler doluşmuş bekliyor sardalya olmayı. Herkes aynıydı. Balık sürüsü misali... "Feliçita" şarkısını söylüyordum içimden yanlış akorlarla. Önce ufak bir tıkırtı sonra metal kokulu bir rüzgar esti yüzlerce balığın üstünden. Konserveye doğru yol aldık hep beraber birbirlerimizi tanıyormuşcasına. Kırmızı plastik koltuklar ne kadar konforlu olabilir? Sanıyorum çok konforlu.

Yavaşca içeri girdi. Kimseye çarpmadan. İlerledi. Uzun trençkotunun eskimiş uçları uçuştu konservede. Sert yüzü, dik bakışları, heybetli vücudu kendini öne atarcasına ama ağır ağır ilerledi...

Farklıydı. Çalmadı "Feliçita" onun için. Peruk ne kadar da yakışmıştı dazlak kafasına.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder